1987 yılının haziranında, doğunun soğuk ama yürekli kenti Kars’ta dünyaya geldim. O yıl, gökyüzü belki de ilk defa bu kadar berrak bakmıştı bana. Lakin kaderin haritası, beni iki yaşımdayken Kocaeli’ye taşıdı. Kars, anılarımda karlı bir sessizlik; Kocaeli ise yaşamımın tüm cümlelerine nokta koyan şehir oldu. Her sabahına alıştığım, her sokağını yürüyerek öğrendiğim bir şehirde büyümek, insanın karakterine işleyen bir sabır bırakıyor. Bense sabırla değil, farkındalıkla büyüdüm.
Çocukluğum, zamanın ağır ağır aktığı günlerin kıyısında geçti. Öğrendiklerimle değil, gözlemlediklerimle yoğruldum. Kocaeli’nin okul sıralarında başladım düşünmeyi öğrenmeye; ama gerçekten düşünmeyi, kalabalıklar içindeki yalnız anlarımda keşfettim. Lise yılları gelip çattığında, kendi içime bakan bir göz geliştirmiştim. Ardından Akdeniz’in sıcak kıyılarına indim ve üniversite için Antalya’ya uzandım. Bankacılık okudum ama kalbim rakamlardan çok insan hikâyelerinde kaldı. Çünkü ben bilmekten çok anlamayı sevdim.
Üniversite sonrası hayat beni özel sektöre sürükledi. Belki herkes gibi ben de bir işin içine girdim, ama ben o işi sadece yapmak için değil, anlamlandırmak için benimsedim. Şimdi İdari İşler Uzmanı olarak görev yapıyorum. Gündelik işlerin içinde kaybolmak yerine, düzenin görünmeyen iskeletini taşıyorum. Disiplinim, detaylara olan düşkünlüğüm, zamanla şekillenen dakikliğim beni ben yaptı. İşin içindeki düzenden değil, düzenin içindeki derinlikten beslendim.
Ama hiçbir iş, doğanın sessizliğinde bulduğum huzuru veremez. Ormanda kaybolmak değil, kendimi bulmak için yürürüm. Sırt çantamda sessizlik taşırım; gözlerimde ise yıldızlarla süslenmiş bir gece umudu… Kitaplar, zihnimi büyütürken; filmler, duygularımı eğitiyor. Her karakterden bir parça alır, her hikâyeye kendimden bir cümle eklerim. Çünkü ben hayatı dışarıda değil, içimde yaşamayı öğrenmiş bir yolcuyum.
Dostluk benim için kalabalık değil, derinliktir. Herkesin sesini duymam, ama kalbini duyan birkaç kişiyle dünyayı konuşurum. Güven, benim dilimde kutsal bir kelimedir. Bu yüzden az ama öz dostlarım oldu. Aileme gelince… Onlar, düşmesem bile tutan ellerdir. Ailem, beni ben yapan o görünmez bağdır. Her kararımın ardında onların sessiz onayı vardır. Hayatta yönümü şaşırmadıysam, sebebi kalbimde hep taşıdığım o aile pusulasıdır.
Bir noktadan sonra insan, sadece kendisi için yaşamanın yetersizliğini anlar. Ben bu farkındalığı AKUT’la buldum. Arama kurtarma çalışmalarında zamanla yarışırken, aslında hayatla el sıkışmayı öğrendim. Bir cana umut olmanın yükü ağırdır ama bir o kadar da onurludur. Gönüllülük, yüreğin cüzdandan daha çok konuştuğu bir iştir. Her görev, bana insan olmanın ne demek olduğunu yeniden hatırlatıyor.
Hayat beni büyük olaylarla değil, küçük ama derin izler bırakan anlarla büyüttü. Öğrenmeyi hep sevdim, ama ezberlemekten hiç hoşlanmadım. Her günün içinde bir ders saklıdır; yeter ki bakmayı bilin. Ben, anlamın peşinden giden biriyim. Mantıklı gelen her düşünceyi ciddiye alır, ruhuma değen her kelimeyi not ederim. Bir cümle, bazen tüm hayatı değiştirebilir; ben buna defalarca şahit oldum.
Kendime dair en çok bildiğim şey şu: Ben detaycıyım. Kusurları görmeden rahat edemem. Dakikim çünkü zaman bana ciddiyettir. Gururluyum; bu hayatta sırtımı yalnızca kendime yaslamayı öğrendim. Ama eksiklerim de yok değil. Mesela savurganlığım… Düşünmeden harcadığım anlar, sonra bana uzun uzun düşündürüyor. Fakat bu da benim hikâyemin bir parçası. İyileşmek, önce kabul etmekle başlar.
Sözün büyüsüne inanırım. Yazmak, benim için bir tür nefes alma biçimidir. İçimde taşıdığım kelimeler, bir gün kitap sayfalarına dökülsün istiyorum. Yazmak; zamanın içinden bir anı alıp sonsuzluğa bırakmaktır. Belki bir gün bir okur, o satırlarda kendini bulur. Belki bir paragraf, birinin yarasına merhem olur. İşte o zaman, bu hayatın bana sunduklarını başkasına sunmuş olurum.
Benim en büyük arzum, sadece insanlara değil; tüm canlılara faydalı bir yaşam sürebilmek. Doğaya, hayvanlara, susuz kalmış bir ağaca dahi el uzatmak… Bunun için öğrenmeye, eğitim almaya ve kendimi dönüştürmeye devam ediyorum. Hayatta iz bırakmak istiyorum, ama bu iz, taşta değil; kalpte olsun. Ve bir gün arkamdan biri “o iyi bir insandı” desin, benim için yeterli.