Rutinlerim, Alışkanlıklarım ve İlham Kaynaklarım
Her insanın haftası birbirinden farklı geçer. Kimileri dakikası dakikasına planlıdır, kimileri ise akışa bırakmayı sever. Benim haftalarım ise, tam anlamıyla bir düzen ve düzensizlik arasında gidip geliyor. Bazen her şey netleşmiş gibi olur, bazen de hayatın kendiliğinden getirdikleriyle yeni yönlere saparım. Ama bu karmaşa içinde bile, kendime ait köşe taşlarım, küçük ama anlamlı alışkanlıklarım var. İşte bir haftamın içinden geçenler: rutinlerim, ilham kaynaklarım ve bana iyi gelen anlar…
Sabahın Sessizliği
Hafta içi sabahları saat altıda uyanıyorum. Alarm çalmadan birkaç dakika önce uyanmışsam, o gün kendimi daha bir enerjik hissediyorum. Sabahın o ilk sessiz dakikaları, dünyanın henüz uyanmadığı anlar bana bir tür iç huzuru veriyor. Uyanır uyanmaz telefonuma uzanmadan önce birkaç dakika yatağımda gözlerim açık bekliyorum. Bu süre bana kendimle baş başa kalma fırsatı sunuyor. Bir gece önce neler düşündüğümü, rüyamda neler gördüğümü, o gün beni nelerin beklediğini şöyle bir geçiriyorum aklımdan.
Kahvaltım genelde sade: bir fincan kahve, bazen biraz peynirli bir sandviç ya da bir muz. Acele etmeden ama yavaş da davranmadan hazırlanıyorum. Saat yediyi biraz geçe evden çıkmış oluyorum. Ve işte, günün büyük kısmını geçireceğim yere doğru yola koyuluyorum.
Rutinsiz Bir İşin İçinde
Yaptığım işin en belirgin özelliği: bir rutini olmaması. Belki de bu yüzden sabah rutinlerime ve akşam alışkanlıklarıma bu kadar sıkı sıkıya bağlıyım. Çünkü gün içinde nelerle karşılaşacağım hiçbir zaman tam olarak belli olmuyor. Planlı bir gün, bir telefonla tamamen değişebiliyor. Bazen masa başında yoğun bir raporun içine gömülürken, bazen bir toplantıdan diğerine koşuşturuyorum. Bu belirsizlik yorucu olabiliyor ama bir yandan da canlı tutuyor. Her gün aynı olmamak, beni uyanık ve esnek kılıyor.
Bu düzensizlik içinde bir sabit var: gün içinde mutlaka birkaç dakikayı kendime ayırırım. Belki müzik açıp kısa bir mola veririm, belki bir iki sayfa kitap okurum, belki de sadece cama yaslanıp dışarıyı seyrederim. Bu küçük molalar, bütün günün yükünü biraz daha hafifletiyor.
Akşamların Sade Ritüelleri
Akşamları ise çoğunlukla evde oluyorum. Günün yorgunluğunu üzerimden atmak için sakinliğe ihtiyaç duyuyorum. Bazen kısa bir yürüyüşe çıkıyorum. Özellikle müzik dinleyerek yapılan yürüyüşler bana çok iyi geliyor. Kulaklığı takıp, ritmiyle adımlarımı eşleştirdiğim müzikler eşliğinde sokaklarda dolaşmak, zihnimi temizliyor. Şehir ne kadar kalabalık olursa olsun, müzikle arama bir duvar örülüyor sanki. Kendi içime doğru yürüyormuşum gibi hissediyorum.
Evde geçirdiğim akşamlarda ise çoğunlukla film izlerim. Bazen bir klasik, bazen hiç duymadığım bir bağımsız film. Film izlemek benim için sadece bir eğlence değil, aynı zamanda bir keşif. Farklı hayatları, kültürleri, duyguları anlamanın en güzel yollarından biri. İzlediğim her film bana yeni bir şey katıyor; bazen bir fikir, bazen bir duygu, bazen sadece bir görüntü…
Film izlemiyorsam, kitap okuyorum. Ama okumalarım da bazen kesintili oluyor. Birkaç sayfa okuyup bırakıyorum, sonra birkaç gün ellemiyorum. Ama okuduğum kitaplarla kurduğum bağ uzun sürüyor. Altını çizdiğim cümleler günlerce aklımda kalabiliyor.
Ve tabii ki yazmak… Bazen akşamları içimden bir şeyler yazmak geliyor. Günün içinde birikenleri boşaltmak, ya da sadece zihnimdekileri kağıda dökmek… Bu yazılar belki bir gün bir hikâyeye dönüşecek, belki de sadece bana ait notlar olarak kalacak. Ama önemli olan yazarken hissettiklerim. Kendime en yakın hissettiğim anlar, çoğunlukla o kelimeleri dökerken oluyor.
Hafta Sonları: Esneklik ve Sürprizler
Hafta sonları ise daha esnek. Uyandığım saat değişken, ama genellikle yine erken uyanırım. Vücudum sanki haftanın o temposuna alışmış. Alarm kurmasam da sabahın serinliğinde gözlerim açılıyor. Ama bu sabahlar daha yavaş geçiyor. Kahvemi alıp pencere kenarına oturmak, müzik dinleyerek güne başlamak gibi küçük ama değerli alışkanlıklarım var.
Hafta sonları bazen tamamen dışarıda geçiyor, bazen de tamamen evde. Yani o hafta neye ihtiyacım varsa, ona göre şekilleniyor. Bazen arkadaşlarımla buluşup kahvaltı ederiz, bazen bir sergiye ya da tiyatroya giderim. Ama bazen de hiçbir yere gitmeden, bir film açıp battaniye altında tüm gün geçirebilirim. Bu denge hâli beni mutlu ediyor. Hiçbir zorunluluğun olmaması, sadece hissettiklerime göre davranmak büyük bir lüks gibi geliyor.
İlham Kaynaklarım
Günlük hayatın içindeki bu küçük kaçışlar ve duraklamalar, bana ilham veren anları yaratıyor. En çok müzikten besleniyorum. Bazen bir şarkı, sadece birkaç notasıyla beni bambaşka bir yere götürüyor. Yürürken, yazarken, hatta bazen sadece düşünürken… Müzik benim duygularımla bağ kurmama yardım ediyor. Kimi zaman yumuşatıyor beni, kimi zaman da harekete geçiriyor.
Kitaplar da başka bir dünya sunuyor. Bazen bir yazarın diline takılıp kalıyorum, bazen bir karakterin dünyasında kayboluyorum. Özellikle iyi yazılmış bir cümle, günlerce kafamın içinde dönüp durabiliyor. Kitapların bir diğer büyüsü de bu zaten: sadece okumuyorsun, içine giriyorsun.
Yürüyüşlerim de bana ilham veriyor. Özellikle kafam doluysa, bir karar vermem gerekiyorsa ya da bir şeyleri anlamaya çalışıyorsam, yürümek en iyi terapi. Müzik eşliğinde adım adım ilerlerken, düşünceler de bir şekilde kendi yolunu buluyor. Sokaklar değişiyor, hava değişiyor, ama içimdeki sessizlik ya da netlik artıyor.
Kendime Ayırdığım Zamanlar
Bir haftanın içinde kendime ait anlar yaratmaya özellikle dikkat ediyorum. Bu bazen çok kısa bir an bile olabilir: bir çay molası, bir kitap sayfası, bir yazı parçası… Ama bu küçük zamanlar, beni ben yapan şeyleri korumama yardımcı oluyor. Film izlemek, müzik dinlemek, yürüyüş yapmak ve yazmak… Bunlar benim nefes alma alanlarım. Zaman zaman hayatın temposu hızlansa da, bu alışkanlıklar beni dengede tutuyor.
Sonuç Olarak
Bir hafta nasıl geçer? Aslında bu, biraz da bizim o haftaya nasıl baktığımıza bağlı. Benim haftam, belki çok planlı değil ama anlam dolu. Bazen yorucu, bazen durgun; ama çoğu zaman içten ve gerçek. Rutinlerin içindeki küçük özgürlükler, sıradan anların içindeki özel detaylar… Bunlar haftamı güzelleştiriyor.
Hayat bazen çok hızlı geçiyor. Ama ben, haftanın içindeki küçük molalarda kendime dönmeyi, bana iyi gelen şeyleri hatırlamayı önemsiyorum. Çünkü ne kadar yoğun olursam olayım, beni ben yapan alışkanlıklarım, ilham kaynaklarım ve ritüellerim var. Ve bunlar sayesinde her hafta, yeniden başlıyorum.
Henüz yorum yok